25 Ağustos 2012

Kırkaltı & İki


Taksideyim. Gidiyorum bir yere.  Orada arkadaslarım var. Arkadaşlarımın yanı-sıra biri daha var. Rüyanızda karşınıza çıkabilecek bir huzuru dokunuşlarıyla size aktarabilen bir kız... Şevkat hissediyorum. Anaçlık hissediyorum. Fiziki haz hissediyorum. Ve bunların yanında aşkı hissediyorum.

Onun yanında ayrılmalı ve güncel sorunlarımı çözmek üzere evime dönmeliyim. Aşk çok uzak bir lüks. Kendime yakıştıramadığım bir zaaf. Fazlaca tekil olan hayatıma çok büyük bir müdahale. Ve sahip olmayı en çok istediğim şey aynı zamanda. Bu yüzden bu en büyük afyonumdan olabildiğince hızlı kaçmalıyım ki beni yakalayamasın.

Kendimi yeniden takside buluyorum. Bu seferki taksi, beni bıraktıgı yerde benden 120 lira istiyor. halbuki en fazla 15-20 liralık bir yol gidiyoruz. Çünkü az önceki yolculuğumla aynı mesafeyi gidiyoruz. Bunu söylerken benim bunu ödeyeceğimi ve ısrar etmeyeceğimi sanıyor. Bense bu tavır karşısında "-bak sen şu çakala! amk hırsızı!" diyorum içimden. Çok büyük bir nefret var ona karşı içimde.

20 lira çıkartıp veriyorum. İstemeden paralar elimden kayıyor. Sanki ona fırlatmış gibi oluyorum. Özür diliyorum. "Ben paraları fırlatmak istememiştim. Elimden kaydılar." diyorum. Adam 120 lirada ısrar ediyor. Ben de o zaman karakola gidelim diyorum. Adam benim bunu dememle birlikte telsizine sarılıp adresi tarif ediyor. Arkadaslarından birini çagırıp beni burda dövecekler. Bu yüzden gitmek istiyorum bir an önce ordan. Yüzünden pislik, kötülük akıyor adamın. Ama bir yandan da acınası bir ifadesi var.

Uzaklaşıyorum yanından. Gitmem gereken ere gitmek yerine, onu takip etmeye başlıyorum. Arabasını park ediyor. Sakin ve alışkanlık haline gelmiş adımlarla bir umumi tuvalete yöneliyor. Tuvalet bana tanıdık geliyor. Sanki daha önceden burda bulundum. Sanki her şey tanıdık...

İşte bu noktada anlıyorum ki ben şuan rüya görüyorum! Rüyada olduğunuzu anladığım anlarda çok büyük bir heyecan duyarım ben. Yine oluyor bu.

Adamın tekrar bana dogru dönüp tuvalatin arkasındaki bölüme açılan kapıyı açmasıyla birlikte tanıyorum bu yüzü! Bu surat benim yıllar önce bir kabusumda karşıma çıkan surat. Aileme karşı salyalar akıtarak bakan pis bir sapığın, bir katilin, bir mahlukun suratı. Yıllar önce onu yaşadığı bu depoya hapsetmiştim. Bütün korkularımın temeli olabilecek ne varsa onların can bulmuş haliydi bu adam. Gözlerine baktığımda kanımın çekildiğini, nefesimin hızlandığını hissedebiliyordum. Bu surat zamanla kendini toparlamıştı. Çünkü en son bu adam karşıma gerçek hayatta bir adamın bakışlarında rastlamıştı. Zavallıydı o zaman. O zavallı benden çakmak almamı istemişti. Bir çakmak satıcısının gözlerindeydi. Bakışlarındaydı. Kendime uzun süre gelememiştim onunla karşılaştıktan sonra. Telefonunu almıştım. Ödeyemediği bir kira borcundan bahsediyordu. Onu ödeyeceğimi söylemiştim. Ve sonra ona ihanet ettim! İlk ay sözümü tuttum. Daha sonra bunu yapamayacagımı fark edip ona ulaşmak istedim. Aradım. Açmadı. Ve ben de bir daha denemedim. Hayatımdan çıkarmak istedim onu. Onu ve bakışlarını. Her şımarık anımda yüzüme tokat gibi inen hafızamdaki o bakışları hayatımdan çıkarmalıydım.

Rüyama geri dönelim. Rüyamda bu adam karşımda duruyor. Bütün karanlık yanlarımı üstüne zırh gibi geçirmiş bir şekilde. Onu yakalıyorum. "Sen!" diyorum. " Sen benim kabusumdaki adamsın. Yıllar önce kız kardeşime, anneme saldırıyordun. Seni bu odaya kapatmıştım. Ve sonra bir yabancının bakışlarında yanıma gelip gösterdin kendini. Ve ben sana ihanet ettim! Yüz-üstü bıraktım!" . Hiç bir şey söylemeden bana bakıp, gülümseyen bu adama karşı duydugum korku, konuşmamasıyla katlanıyor. Tüylerimi diken diken eden, etrafımdaki hiçbir şeyi ondan daha fazla önemseyemez hale getiren bu adam benim karanlık yanım! Giderek o depoda güçlenmiş durumda. O pis tuvalet atıkları ve keskin çamaşır suyunun kokusuyla çekiyor her nefesini. Ciğerlerindeki hava aramıza her karışmasında giderek temizleniyor. Yürüyüşü dikleşiyor, cildi güzelleşiyor.

"Seni en son gördüğümde işte böyle beter bir hale sokmuştum seni. Cezanı çekesin diye bu pisliğe gömmüştüm seni. Değer verdiğim her şeye karşı olan açgözlü isteklerinden tiksinmiş, ve olabildiğine ezmek istemiştim seni ilk fırsatta. O günü iyi hatırlıyorum. O gün senden çok korkmuştum. Ama bugün görüyorum ki sen giderek güçleniyorsun. Cezanı çekerken bana dönüşüyorsun. Bir yabancının gözlerinin ardından beni takip ediyorsun. İhanetim güçlendiriyor seni. Bre zalim. Bre aziz. Bre erdemlerimin yoldaşı... Korkumu tarif edemem sana. Sen olduğunu fark edinceye kadar senden nefret ediyordum. Şuan bana verdiğin her ilhamı alıp bunu seni her istediğimde bulabilmek üzere kullanacağım. Böylelikle daha fazla korkutamayacaksın beni. Ve umarım; bir gün sen, ben olmadan önce terk ederim bu varlık sahasını." dedim ona. Ve uyandım sakince...

Bir daha onunla ne zaman karşılaşırım bilmiyorum. Ancak ona ihanet ettiğimi biliyorum. Bana kızgın oldugunu biliyorum. Düşmanım mı en yakın arkadaşım mı bilmiyorum. Ben sanırım bir çok şeyi bilmiyorum daha.

Emre Tanrıverdi
http://www.youtube.com/watch?v=Lm38Ojh61lY

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Sen de diğer herkes gibi belediye otobüsüne binsen herşey yolunda gidecek.

Derya dedi ki...

üstteki yorum o kadar şahane ki, başka bir şey diyemeyeceğim!