01 Şubat 2010

One Night Stand, kedi ve müzik.


Taksim'de bir barda rastgele oluşturduğum bir playlisti çalıyorum gelen konuklara. İnsanlar dans ettikçe ben de yavaş yavaş kendime güvenmeye başlıyorum. Halbuki bunların büyük çoğunluğu çalan müzikten bağımsız bir çiftleşme dansı içindeler. Bunu görmezden gelerek kendimi önemli bir müzik adamı zannetmeyi yeğliyorum.


Henüz yeni yetmeliğin verdiği bir ego patlaması ve özgüvenin sarhoşluğu içindeyken mekan sahibi tarafından sürekli ücretsiz olarak getirilen biraların ardı arkası kesilmiyor. Arada bir benimle samimiyetini arttırmak için getirdiği garip kokteylleri bana tattıran barmen de perçinliyor sarhoşluğumu.


Ben artık içtiği sayısız bira ve kulaklığının sadece bir tanesini kulağına götürerek müzik yaptığı gözlerden kaçmayan bir DJ'im. Daha sonradan öğrendim ki tek kulaklık olayı tamamen müziğin ritmini gelen parçayla kıyaslama amacıyla yapılan bir hareket. O zamanlar winamp programının el verdiği ölçüde bir geçiş yaptığım halde, tek kulaklıkla takılıyor olmam benim ne denli bir özenti olduğumun baş kanıtı sayılabilir.


Yanıma bir kadın geliyor. Ara ara tuvalete giderken bana attığı bakışların farkındalığı içersinde kasılıyorum. '' Bu parçayı ben çok severim. Çok hoşuma gitti bunu burda duymak.'' diyor. Ben de daha yeni öğrendiğim halde sanki o şarkıyı çoktan hatmetmişçesine '' Hah... Evet ben de çok severim. Bu adamın bütün parçaları ayrı bir güzel'' İşte bu koca bir yalan. Bu adamın en fazla 4 parçasını dinleyip beğenmişliğim var. Ama kendimi pazarlamak adına yaptığım bu girişimi yutmayacak kadar zeki bir kızla karşı karşıya olduğumu anlıyorum. ''Aa öyle mi ben mesela xx albümünü hiç beğenmemiştim. Bu albümünde kendine gelmiş gibi sanki.'' İşte benim için zor bir sınav başlıyor. Az önce bu adamın bütün albümlerini dinlemişçesine hava atan Emre şu an belkide bir blöfün tam ortasında.


Lise çağlarında rock star olma hevesiyle bir sürü konser verirdik arkadaslarımla. Bu konserler sırasında egolarımız tavan yaptığı sıralarda, yanımıza gelip tanışmak isteyen insanlar olurdu. Bir tanesi yanıma gelip ''Abi ben de X grubunu çok severim. O'ndan çaldınız bu gün de. '' diyerek gözlerimin içine gülerek bakmıştı. Ve ben o anda onun aslında o grubu sevmediği halde bu grup üzerinden muhabbet etmek istediğini anlayıp ortaya aslında var olmayan bir şarkı adı attım. '' Sky with the fog, en güzel parçaları bence'' deyiverdim. Çocuk da ne yapsın. ''Evet ya ben de çok severim onu'' deyiverince kendi kendime ''hah işte oltaya düştü '' diyerek bir ego tatmini daha yapmıştım. Ne kadar da acizmişim.


Şimdi karşımda bilmediğim bir albüm ismi söyleyen güzel bir kadın var. Ve ben bu adamın bütün şarkılarını dinlediğimi iddia etmiş durumdayım. Libidom ve özgüvenim hayli yüksekken beynimin içinde tehlike çanları çalıyor. Üstelik bu kız bakışları ve tonlamasıyla benim yalan söylediğimi anlamış durumda. Düşünecek hiç vaktim yok. Benden bir cevap bekliyor. Biramdan yudumlayıp zaman kazanmaya çalışıyorum. Ve o sırada ''Yanına geliyorum bekle'' diyor .


Çantasını almak için arkadaşlarının yanına gidiyor. Benim söz hakkım bile yok artık. O adamın şarkılarını bilmek konusundaki üstünlüğü, bu gece beni yatağa atabileceğine ve dominant taraf olabileceğine dair yetkileri ona vermiş durumda sanki.


Böyle durumlarda şımarık bir kız çocuğu gibi kitlenip kalmam en büyük aptallığım oluyor hep. İçtiğim sayısız biranın ve kokteylin yanında DJ olmanın verdiği garip enerjiyi bir anda bastırabilecek kadar güçlü bir kadın bu.


Ne olduğunu dahi anlamadan yanıma geliyor. Bulunduğumuz kabin çok küçük olduğundan sığmamız biraz zor. Fiziksel temasa yeltenecek kadar yakın hissetmiyorum henüz onu kendime.

-Kaçta bitiyor programın?


-3 gibi biter sanırım.


-4 gibi benim evimde bir partide çalmak ister misin?


-....


-Biraz sigaram da var. Tabi sen bilirsin.


Bu kadar net bir teklifi bu kadar erken duymaya alışkın olmadığımdan ve halen daha şu one night stand durumlarından haz almadığımdan dolayı bu teklif karşısında biraz duraksıyorum.
Bir kadın eğer bu kadar net bir çağrı yapıyorsa, duraksamanızdan hiç hoşlanmayacak ve hemen kendini geri çekip sizin ayaklarınızı yere bastırmak için '' aman üf yemiycez heralde'' tarzında bir ekleme yapacaktır.


Ama o yapmadı. Gözlerimin içine net bir bakışla cevabımı verirken yaşadığım sürecin farkında olduğunu gösterdi bana. Bu kadar farkındalık da kötü bir şey diye düşünürken ''Tamam'' deyiverdim. O an bu gecenin şiirselliğini bozmak niyetinde değildim. Güzel bir kadın beni evine çağırıyor, kız arkadasım yok, keyfim yerinde, müzik zevklerimiz uyuşuyor. Üstelik evi de yakın.
Ben programımı bitirinceye kadar hiç yanıma gelmedi bir daha. Arkadaşlarının yanına dönüp gece boyunca dans etti. ''Acaba şu an nasıl çalıyorum? Beğeniyor mu'' diye düşündüm sürekli. Çiftleşme dansı yapan diğer erkeklerin ona yaklaşmalarını ve o'nun ustalıkla ve onları kırmadan onlardan kurtuluşunu izledim. Bu kadın gerçekten bir şeyler biliyordu.


Yanımdan gittikten sonra barmen hemen sırıtarak yanıma geldi. ''Eğğhe üğğhe.. Abi sen de az değilsin haağğ. ehğhe eğhe heğhe..'' şeklinde bir şeyler söyledi. Bu insanlara karşı hiç bir zaman kırıcı konuşamıyorum ve onlar gibi oluyorum sanırım yanlarında. En azından sorularına cevap veriyorum. Bunu neden yapıyorum bilmiyorum. Ama sanırım son 3-4 yılda bu insanların sayısı giderek azaldılar.


Aslına bakarsak bu ''Eğhe Eğhe hğühüğeheüğ'' tarzı yaklaşan adamların hepsi benim daha iyi yerlere gelmemi isteyen, cinsel hayatım ne kadar iyiyse daha çok mutlu olan insanlar. Nedenselliğiyse sanırım şundan kaynaklanıyor. Komşuda pişen bize de düşer. İğrenç bir yaklaşım olduğu konusunda hemfikirim ama bu genel bir kanı olarak aramızda geziyor malesef.


Gece bitmeye yaklaştıkça benim de çakır keyifliğim giderek sarhoşluğa çalmaya başlıyor. Böbrek mafyası için mükemmel bir hedef olduğum bir gerçek. Ama bu kadın böbreğimi alacaksa bile bunu güzel bir şekilde yapacak bir kadına benziyor.


Evine giderken taksiciye ustaca yolu tarif ediyor. Bir insanın evine giderken yolu sadece onun bilmesi bende her zaman ona karşı bir liderlik duygusu uyandırmıştır. Yolu bilen insanın otoritesi.


Sigara ve bira alıyoruz sanki yeteri kadar içmemişiz gibi. Alkolün bu gibi konulardaki tüketim amacı sadece özgüveni yükseltmek ve maneviyattan uzaklaşmak olabilir. Yoksa tek gecelik ilişkiler hakkında düşündüklerim çok beynimi yoruyor ve tamamen psikolojik analizler ve çıkmazlarla boğuşup süreçten kopuyorum.


Kapıyı açar açmaz çok özenilmiş bir evin içinde olduğumuz anlaşılıyor. Özenle yerleştirilmiş tablolar. Duvar diplerindeki tasarımları garip vazolar, salondaki ultra lüks deri koltuklara kadar ev bitter bir çikolata gibi asil.


Odasına geçtiğimizde yorgunluğum giderek uykulu olmaya doğru gidiyor. Sigaranın verdiği rahatlamayla beraber çalan müzik beni iyice uyku alemine çekiyor.


- Müziği sen yap demiştim ama gerçekten kötü çalıyorsun. O yüzden ben çalıcam burda.


-(kaşlarımı yukarıya doğru kaldırıp şaşkınlığımı belli ediyorum.)


-O seni buraya getirmek içindi.


-Ne beni buraya getirmek içindi?


-Güzel çaldığını söylemem.


(Benimle sadece yatmak istediğini söyleseydi de gelebilirdim halbuki.)
Bilgisayarında müzik arşivine bir göz atıyorum. İnanılmaz bir arşivi var. Yatağına doğru uzanıyorum. Oda loş ışıklar ve dumanla eğrilip bükülüyor sanki her hareketimle.


Uykuyla uyanıklık arasında bir süreç hatırlıyorum sonra. Kendimden geçmiş durumdayım. Yastığa başımı koyduğum anda bir kedi geliyor burnumun dibine. Göz bebekleri kocaman açılmış. Simsiyah birer karadelik olmuşlar. Kedilerin bakışlarına hep hayran olmuşumdur. Ama bu kedi başka bir şeyler yapıyor. Gözlerimin içine bakıp bir şeyler söylüyor. Uyku beni giderek esir alırken, kedinin gözlerinin içine bakmaktan bir an bile alıkoyamıyorum kendimi. Hipnozda gibiyim. İşte o an bu şarkı başlıyor: Pj Harvey & Thom Yorke - This mess we're in . O ana kadar hiç duymadığım bu şarkı kedinin gözlerinin içinden geçen bir süzgeçle içime işliyor. Gitarın ritmi, yüzeyselleşmiş toplum yapısı, kaos, cinsellik, duman, kedi, ben, bu oda. Her şey tek bir şarkının içinde eriyor. Yerimden kalkamayacak kadar uyuşmuş durumdayım. Hayatımda ilk defa bir kedi, bir hayvan bana bakıp şarkı söylüyor. O an iyiki gelmişim seninle diyorum. Kedi hala bana bakıyor. Uyuyorum..


O günden sonra hayattan ne kadar keyif aldığımı bir kez daha hatırladım. Bu anımı geçen yakın bir arkadaşıma anlatırken buldum kendimi. İçinde geçen kötü örnek olabilecek öğelerden dolayı buraya yazmak istemediğimi söylemiştim. O da bana '' Abi sen busun ama'' dedi. Evet ben buyum. Artık daha rahat yazıyor olucam. Kediye, kadına ve müziğe teşekkür ederim.

9 yorum:

bördi dedi ki...

hayatta bazen o kadar acayip zamanlarda o kadar güzel seyler oluyoki aniden.sasırıp kalıyorum.bugun bu yazıyı okumam cok garip rastlantılardan sadece biri.

bugun bi suredir gorusemedigim ama bodrumda ailesinin evinde kaldıgım kendisi izmirde kalan en yakın arkadasım ece bodruma dondu.sabah 5bucukta otobuse bindim.bunun icin 4 e 20 kala uyandım.otobusu bombos otogarda esneye esneye muzik dinliyerek sigara icerek bekledim, bindim.uzun zamandır izlemek istedigim bi film vardı.izlemedigimiz bugune kadar ayıp olan filmlerden.the man witout a past.sonra uyudum sonra uyandım.eve gittim eceyi gordum.hemen cıktık evden.motora atladık bana ev bulmak icin.guzelim havada.bodrumun eski degirmenlerine cıktık.bi miktar sigaramız vardı bi tanesini ictik degirmenin onunde manzaraya bakarak.sonra indik gümbete emlakcıları gezmeye iki ev baktık bok gibi.sonra bi emlakcının önünde durduk.bi ev var dedi arkadasımın ama biraz yüksek fiyat isteyebilir.hic bilmiyorum bi gidelim.bi gittik.masmavi gozlu 45li yaslarda karizmatik bi abi bizi karsıladı.köpegi dost ile birlikte.tastan bi malikanesi var.hemen yanında kucuk bi ev daha bu evi yaslanınca merdiven inemem cıkamam diye yaptırdım.aile fln istemem burda.kafama gore birisi olursa diye sakladım hep dedi.hint yemekleri restoranı isletiyomus.sevgilisiyle yasıyor.eve girdim.ic duvarları bile tastan.antika esyalı.tam bir dag evi.ve kocaman bi salon ve kocaman bi yatak odasından ibaret.tuzluguna kadar herseyi duruyor.650 lira dedi once.sonra 500e anlastık.elektrik haric herseyim beles.evimin esyalarını renklerini gormeni isterdim.evi tuttum sonra butun gun eceyle cesitli manzaralara motorla tırmanıp sigara ictik.canımız kahve istedi.bi kafeye gittikki deniz ayaklarımın onundeydi ve sahane muzikler calıyodu.en onemliside amsterdamda ictigim kahvelere benziycek kadar guzel bi kahve ictim.hayatımın en huzurlu gunuydu.yeni hayatıma inanılmaz basladım.

bördi dedi ki...

ayrıcada:



http://sabahinkorundegokyuzumavisi.blogspot.com/2010/02/1-subat-pazartesi_01.html

Emre Tanrıverdi dedi ki...

senin hayat algına ve bunu aktarışını çok seviyorum merve. Umarım hep böyle güzel güzel şaşırmalar içinde gider yeni hayatın. Ben de en yakın zamanda bitterle viskiyi kapıp gelicem.

Spontane adında bi şarkı yapalım beraber :)

Korhan Korman dedi ki...

Kediye,kadına,müziğe ve sana teşekkür ediyorum.Çok keyifli bir yazıydı..:)

pnsyn dedi ki...

sence de cok acmadin mi arayi artik? ozledik! geri don!

Adsız dedi ki...

kadınla sevişmedin mi yani? bir kadın olarak şunu diyebilirirm kadın büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştır.

Emre Tanrıverdi dedi ki...

hayal kırıklığına uğramış gibi görünmüyordu.

Adsız dedi ki...

Çok güzel hikaye yahu

Emre Tanrıverdi dedi ki...

ben de şimdi okudum tekrar. güzel hikayeymiş :)