24 Haziran 2012

Telefon Kulübesi ve Satrançlı Fantastik Hikaye

Bebek sahili. Haziran 2012.

Bir telefon kulubesinden sesler yükseliyor. Sürekli çalan bu telefonu açan kimse yok. Arkadasımla satranç oynamak için saat tam 19:00'da burda buluşmak üzere sözleşmiş durumdayım. Trafik olur diye biraz erken çıkmış olmamın ödülü olarak daha önümde 20 dakikam var. Karşı taraftaki şu güzel kızla bakışmak şimdilik iyi bir fikir gibi.

Telefon dakikalardır çalıyor ve hiç kimse cevap vermeden yanından geçip gidiyor. Oturduğum yer çok rahat olduğundan kalkasım yok. Üstelik sırt çantamı, yarım paket sigaramı, babamın bana hediye ettiği 1987 yılı (doğduğum yıl) üretimi zippo çakmağımı da toparlamak zorundayım o telefona bakabilmek için.

Satranç takımını dizmeye başlıyorum. O gelmeden bir kaç hamle üzerinde düşünmek istiyorum. En son oyunumuzda beni çok güzel bir şaşırtmacayla yenmişti. Yıllardır bu oyunu oynamamı sağlayan şey de bu zaten. Hala beni şaşırtabilen bir uğraş olması...

Telefon ısrarla çalıyor. Tam konsantre olacağım anlarda beynimin içine girip dolaşan küçük yaramaz bir çocuk gibi. Her çocuğa karşı sempati besleyen ve her çocuğun sevilmesi gerektiğini düşünen biri olmayışımdan olsa gerek. Beynimin içinde gezen o şımarık çocuğun boğazına yapışıp bir köşeye sertçe atasım var.

Yerimden kalkarken hiç bir eşyamı toplamıyorum. sadece telefonumu ve cüzdanımı cebime sokuşturup çalan telefona doğru ilerliyorum. Bir yandan da sürekli gözüm, sahil kenarına kurduğum satranç takımı ve etrafındaki objelerimde.

-Alo! alo?!
-Buyrun hanımefendi? (sinirle soruyorum) (Bir yandan da karşı taraftaki güzel kızın bana bakıp bakmadığını kontrol ediyorum. Bakıyor! )
- Açacağını biliyordum! Şimdi beni iyi dinle! ( Telaşlı bir sevinçle birlikte sesindeki titremeden, korktuğunu hissedebiliyorum)
- E-evet?
- Ben karşıdaki apartmanda oturuyorum. 46 numaralı apartman. Orestes apartmanı. Görebiliyor musunuz?
- (Etrafıma bakınıyorum. Bu bir kamera şakası tadında sanki?) Evet gördüm?
- Bir odada kitli kalmış durumdayım. Polisi arayamıyorum çünkü beni buraya kitleyenler polis!
- Hanım efendi siz neden bahsediyorsunuz allahaşkına? Bakın benim böyle şeylerle uğraşacak vaktim yok. Şakanızı başka birine yapın isterseniz? İyi günl....
- Dur! Dur! Lütfen kapatma. Kapatmayın. Kusura bakmayın size "sen" diye hitap ettiğim için.
- Tamam önemli değil nezaketinizi sınamıyorum ancak kapatıyorum telefonu. Bir arkadasımı bekliyorum. Gitmeliyim.
- Lütfen kapatma Oğuz!
-Oğuz?? Adımı nereden biliyorsunuz siz?
- Şimdi bunu açıklayamam. Kapatmak zorundayım. Birazdan yine arayacağım. Lütfen. Her şeyi açıklayacağım o zaman.
- Anlamıyorum neden bahsettiğinizi ama?
- Dıııt dııt dııt dıııı.....( Meşgul tonu)

Etrafıma bakınıyorum. Yüzümdeki şaşkınlığı örtmek isteyen bir tebessüm takınıyorum hemen. Bu şakayı yapan her kimse beni şaşırmış olarak görmesin, coolluğumu koruyayım istiyorum. Üstelik güzel kız da bu tarafa bakıyor.

Hah işte geliyor! Saat tam 19:00.

- Takımı dizmişsin bakıyorum?
- Hahah Naber bakalım dakik?
- İyi iyi... Sırtımda bir sivilce çıkmış ama öyle böyle değil. Ağrılı cinsten.
- Çıban diyoruz biz ona. Bakayım bi şuna?
-....( açıyor sırtını)
- Ouuvvv.... "Çoban" diyebiliriz buna Mert!
- Aahhahaha!
- Hahaha...

Dırınınınn dırınınnnn.... Telefon yine çalmaya başlıyor.

- Abi şu telefona bakıp gelicem ben. Sen de 3 hamlede siyah yener... Bunu çöz bakalım.. ( Tahtaya bir satranç problemi diziyorum Mert'in çözmesi için)

Kızlar masadan kalkıp sahil tarafına, Mert'in yan tarafındaki bank'a yöneliyorlar. Telefon çalmaya devam ediyor.

- Alo?
- Merhaba Oğuz.
- Bakın adımı nereden biliyorsunuz? Kimsiniz? Bu bir şaka mı? Nedir yani bütün bunlar? Açıklar mısınız?
- Ben aslında senin erteleye erteleye uyumaya devam ettiğin alarmınım Oğuz. Artık yatağından kalkman gerekiyor. Mert'le satranç oynamaya gideceksiniz.
- Alarm mı? Bu hikaye böyle mi bitecek yani?
- Malesef öyle. Çünkü çok geniş kapsamlı bir rüya görüyorsun şuanda.
- Meğersem rüyaymışlı finallere hiç katlanamadığımı biliyorsun değil mi? Bunu bana yapamazsın!

Yaptım bile. Şah ve Mat!

- Dur dur dur! Bu bir rüyaysa, şu benim "güzel kız" diye isim taktığım kız soyunsun öyleyse!? Benim rüyam değil mi? İstediğimi yaparım öyleyse?

- Tabiki istediğini yapabilirsin ama bu etik mi sence?
- Evet etik! Soyunsun şuan!

Ve gerçekten kız soyunmaya başlıyor!

--------------------------------------------------------------------

Kahramanımız Oğuz, o gün yatağından hiç kalkmadı. Bu hikaye de aslında böyle bitmemeliydi. Ancak serbest çağrışımla yazan yazarımız böyle uygun gördü.

Hadi şimdi dağılın uleayn.




Hiç yorum yok: