08 Nisan 2013

İstanbul VS. Bodrum





Yaklaşık 5 gündür Bodrum'dayım.
İstanbul'da doğaya hasret kalmışım. Birazdan gidip civar köylerdeki ağaçları öpücem. Dağ var bi' tane arkada ona gidip bağrıma basıcam taşları. Sonra güneş doğarken yaşlı çift arayışına çıkıcam. Bulursam şayet sahilde yürüyen o yaşlı çifti; o zaman hayat hakkında bir kaç şey sorucam.

Sanırım bir yerlerde çok büyük yanılmış insanoğlu. İki deniz, iki bayır çimen görünce yaşadığım şaşkınlık ve mutluluk ne kadar da bize ait olması gereken bir değer halbuki.

Şehirlerde binalar arasında yıllardır metrolarla, metrobüslerle, sempatik taksi şöforleriyle ordan oraya gidiyorum.

Yıllardır İstanbul'da yaşıyorum. Yıllardır betonun içinde güzel adam/ kadınlarla aslında doğanın kendine ait şarkısını söyleyeceğim diye ne çabalıyorum ben bu kadar?

Doğa'nın her hareketini durup incelediğimde ne kadar sakin takılıyor bu diyorum.
Halbuki insanoğlu yıllar önce "normal"ini terk edip ona "sakin" deme ihtiyacına girmiş. Onun telaşı yüzünden yorgunuz biz.

Hergün kahkaha atıp, güzel yemekler yiyip, sevişerek. Bir kaç güzel resim yapıp şarkı söyleyerek geçebilir bir ömür. Otobüs yığını haline gelen normal dediğimiz hayatımızın tam da aksine şaşaalı ve zaferlerle dolu bir yaşam var.

Doğaya ait erdemin sığınabileceği yer değil şehir şairim.
Bilirim.
Doğayı getirene kadar
İç gizli şarabından sakince.
Kal şehrinde,
Bil kendini Apollo gibi

Sonrası bağlar bizim,
Şarap bizim...

Hiç yorum yok: