11 Kasım 2009

Anı Kokusu



-Tamam yarın hepsini halledicez.. Hıhı… Siz hiç meraklanmayın.. Tamam.. Tamam.. Bu sadece bir kere olan bir aksilik. Bir daha tekrarlanmaması için elimizden gelen tüm özeni göstereceğimizden emin olabilirsiniz… Peki..Kendinize çok iyi bakın.. İyi akşamlaaar…

Bu iş artık gerçekten canımı sıkmaya başladı! Biraz uyumalıyım…
TAK! TAK! TAK !TAK!!!!
-Sana kaç defa söylemem gerekiyor bu saatte uykuda oldugumu?!
Sesim neden bu kadar ince çıkıyor?... Hassiktir ya yine mi?!
-Sen ne biçim konuşuyorsun benimle?!
-Günaydın Anne..
-Hadi Altuğ sallanma yine geç kalıcaksın. Beslenme çantana koyduklarımı yemeyeceksen söyle de boşuna hazırlamayayım.
-Ne fark ederki?
-Anlamadım?
-Yok bir şey... Bu gün günlerden ne?
-Çarşamba .. Neden sordun?
-Tamam ama hangi yıldayız … Ya da boşver gazeteyi uzatır mısın bana?
-Yine ne saçmalıyorsun?!



.. Ne mi saçmalıyorum? Durun size anlatayım.Kokular… Her koku için ayrı bir anı saklıyorum. Her anı, o anıya ait kokunun tekrar duyumsanmasıyla birlikte tekrar hatırlanmak üzere bilincime yansıyıp beni bulundugum zaman eğrisinden koparıyor ve o anıya ait zamana geri döndürüyor. Şu an bu lanet şey yine oldu! İlk başlarda bu durumdan faydalanmak için geçmişimde değiştirmek istediğim birkaç olaya müdahale etmeyi denedim. Fakat her denemem daha hazin bir olayın vuku bulmasıyla sonuçlandı.


12 Aralık 1962..Tarihe bakılırsa 13 yaşındayım. Aman ne güzel… Umarım çok uzun sürmez bu defa. Kalbim, beynim, vücudum… Her geri dönüşte biraz daha yoruluyorum ... Başımın ağrısını dindirmek için bana verilen ilaçlara harcanan,birlikte olmak zorunda oldugum kadınlara ödenen,büyük donanımlarla konuşlandırılmış laboratuara ayrılan paralara acıyorum... Bu işin tek eglenceli yanı küçük yaşlara döndügümde insanlara yaşımdan beklenenin çok üstünde laflar söylemek. Üç yaşıma döndügümde yollandıgım kreşin bakıcısına küresel ısınma ve gaz salınım politikaları üzerine bir demeç verip kadının bayılmasına sebep olmuştum. Ah bi de bi keresinde yedi yaşıma dönüşümde, bütün sınıfa çocukların nereden geldigi konulu bir demeç vererek bir sürü velinin annemin başına üşüşmesini saglamıştım. Annemin yüzünü görmeliydiniz. Tabi bunlar başıma gelen bu tuhaf hastalıgın ya da özel yetenegin ilk başlarında bundan keyif aldıgım dönemlerine rastlıyor.


Araştırmalarındaki gizlilik öğesine güvendiğim ve öğrenciliğim sırasında asistanlığını yapma şansı bulduğum Nöroloji ve Nanoteknoloji alanlarında uzman Prof.Dr Can Acar’la birlikte yaklaşık üç yıldır beyin korteksimin kokuyu algılamamı sağlayan kısmı üzerinde çalışıyoruz. Geri dönüşlerin sayısının artışını tetiklemiş olma ihtimalimiz bir hayli yüksek. Çalışmalar sırasındaki düşük voltajli uyarılar gün geçtikçe bu olayın daha sık yaşanmasını sağlıyor. Şimdiye kadar sex yapmanın bu dönüşlerin sayısını azalttıgını fark ettik. Bunun sebebi de epidimüs bezinin salgıladıgı bir glikoprotein. Hayatım boyunca hiçbir hayat kadınıyla birlikte olmamıştım fakat şu sıralar kız arkadasım olmadıgından buna mecburum. Masturbasyon da bir çözüm gibi gözükse de beynimin yeteri kadar uyarılması için gerçek bir deneyime ihtiyacı oluyor. Kısacası bombok bi durumdayım! Apartmandaki saygınlıgımı düşünerek bu işi başka yerlerde yapmayı planlıyordum fakat geri dönüşlerin her gün yaşanmaya başlanmasıyla birlikte evimde sayısız hayat kadınıyla birlikte olmak durumunda kalıyorum. Eskiden 3-4 günde bir elinde bi tabak börekle, çörekle gelen alt komşum yüzüme bakıp selam vermekten kaçınıyor. Bunun yerine samimiyetsiz bir tebessüm takınıp yanımdan geçip gidiyor. İşin komik yanı Profesör, Üniversitenin araştırma fonundan benim hayat kadınlarıyla olabilmem için yüklü miktarda parayı belgeleyemiyor,bunun sonucunda gayri meşru yoldan sahte fatura düzenlemek durumunda kalıyor..
Araştırmaların fon yöneticisi oldukça kibirli biri. Sizinle konuşurken gözünüzün içine bakar ve bu bakışlarıyla sizden her konuda daha iyi oldugu izlenimini vermeye çalışır. İnce bıyığı ve neredeyse yok denilebilecek dudaklarıyla ukalalığını perçinler. Bu adamın çocukluğu sanki hiç yaşanmamış. Bu şekilde dünyaya gelmiş gibi hissediyorum. Tipini siktiğiminin herifi!

Küfürlü konuştuğum için umarım kusuruma bakmazsınız. Koku algılayan bölgemin hemen yanında, karakterimin temel unsurlarını belirleyen çeşitli nöron bağları farklı sinapslar yaparak beni oldugumdan farklı birine çeviriyor bazen. Beyin tümörüne rastlanan hastaların bir bölümünün daha agresif,daha küfürbaz ya da tam tersi daha uysal olmaya başladıgını duymuşsunuzdur. Bende de bir takım değişiklikler meydana geliyor. Kimi zaman küfrettiğimin ya da aşırı sert tepkiler verdiğimin farkında bile olmuyorum. Geçen gün üzerime yanlışlıkla kahve döken garsonun burnunu kırarken inanın o ana kadar nasıl geldigimin farkına bile varmamıştım. Şimdiiiii duruma bakılırsa onüç yaşıma geri döndüm. Okula gidip hiçbir şey olmamış gibi derslere girebilir, ya da evde kalıp hasta numarası çekebilirim anneme. Bir gün geri dönemeyip, yaşanmış zaman diliminde kalacağımdan çok korkuyorum. Bir dakika annem geliyor sanırım?

-Şu sabunları da giderken teyzene bırakıver. Yurtdışından Ayla hanımın oğlu getirmiş. Yosunlu muymuş neymiş? Teyzen bayılır böyle şeylere..

- Mmm çok hoş kokuyorlarmış. Kahretsin başım... Başım çok ağrıyor! Sikicem ama şimdi ha!.....





------------------------2.BÖLÜM--------------------------------




-PATRIIIIIIICK!HEEEYY PATRICK!!!! Salak herif kalk ordan da bana ve konuğuma mahzenden rom getir!
-Nerdeyim?? Böyle bir anım yok benim?
-Gelip kıçına yağlı bir kazık sokmadan önce dediğimi yapsan iyi olur seni şapşal!


Rüyadayım sanırım? En son evden çıkmak üzereydim ve annem bana gelip teyzeme sabun götürmemi istedi? Düşün altuğ düşün!!! Yosun… yosunun kokusu! En son o aptal sabunları kokluyordum! Ve şimdi yosun kokan bi güvertedeyim!!

İyi ama benim böyle bir anım yok!? Bu adamlar resmen filmlerden fırlamış gibi görünüyorlar.Bana sertçe emreden adamın şapkasından ve çizmelerinden anladıgım kadarıyla bu geminin kaptanı. Peki ben kimim o zaman?

-AAARRGh!!!Şimdi sabrımı taşırdın işte! Joe! Kırbacımı getir! Daniel sen de şu salağı bağla direğe!

-Durun! Bi Dakka! Bi yanlışlık var.Sizi tanımıyorum! Gerçekten kim oldugunuzu bilmiyorum! Hey hey hey hey dur dur dur!!! (Çaat! Sertçe bir kütük yüzüne iner)


-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Çok susadım... Her yanım tutulmus. Gözlerim bağlı... N'oluyor böyle?? Hala güvertedeyim. Martı sesleri,güneşin yakıcı sıcagı,bağlı oldugum diregin pürüzlü tahta dokusu,denizin sesi ve sallantı! Bi dakka bu koku… Evet nemli bez kokusu! Hadi altuğ hadiii! Evinin mutfagındaki muslugun yanında duran o sarı bezin kokusunu düşün! Hadii!! Oraya dön şimdi! Hadi.!!!

- Kaptan Marquez!Patrick uyandı sanırım hahahaha!!!
- Üzerine işemek isteyen var mı? ahahaha!!!!!
- Haline bakılırsa bunu çoktan kendi yapmış baksanıza!

Kahkalar arttıkça gemi mürettabatının sayısını tahmin etmeye çalışıyorum. Yaklaşık 20 kişi olmalılar. Umarım beni çözerler artık.
- Lütfen biraz su verin.çok susadım!
- Çözün şunu. Daha yapacak çok işimiz var. Doktor sen de bi kontrol et nesi var bu salagın? İşe yaramazsa atın gemiden kurtulun.

Tahtaların gıcırdamasından hep rahatsız olmuşumdur ama ilk defa üzerime dogru gelen adamın bastıgı yerlerden çıkan gıcırdama sesi beni rahatsız etmiyor.

- Sakin ol bakalım Patrick. Bi aptallık daha yapmaya kalkarsan bu senin sonun olur. İç şu suyu şimdi.
- Bakın bana inanın bi sorun var!

Kime anlatıyorumki bunları? Geçici bir tramvaymış gibi davranıp bu durumun üstesinden gelmeliyim. Ne de olsa çok uzun sürmez. En aşağı seviye bi güverte tayfasıyım anlaşılan. Şimdi öyle davranmalıyım! Biraz salak biraz mahçup…

-Neymiş sorunun?
-Altıma ettim! Ehehehe!!
-AĞhahahahaha hadi geç şöyle git üstünü değiştir. Kaptan!Patricke bundan sonra Wetrick (Wet = ıslak) demeliyiz belki de ha? Ahahaha
(HAHAHA bütün tayfa hep bir agızdan gülerler)
-Giyindikten sonra doktorun yanına git . Sonra da halatları temizlemeye başla. Yosunları kaptan görürse pek hoşnut olmaz bundan biliyorsun.
-Tamam temizlerim Efendim!
-Efendim?Patrick.. Neyin var tanrı aşkına?...Benim Daniel?!

Sanrım bu konuştugum kişi yakın bir arkadasım? Yani patrick in yakın bir arkadası? Güven verici bir hali var ve ona efendim diye hitap etmemi garipsedi. Hadi bakalım? Her an geri dönmeyi umuyorum. Şu doktor umarım pisliğin teki değildir. Başka bir zaman diliminde ilk defa ölümle karşı karşıyayım. Ve eger burada ölürsem ne olacagı konusunda bir fikrim yok. Yani sonuçta ben Patrick adında birinin vücudundayım şuan. Olan ona olur diye düşünüyorum. Ama riske gerek yok. Bana söylenenleri yapıp sakin takılmak en iyisi. Gemi yaklaşık 50 metrelik tahta bir korsan gemisi. Mürettebatın haline bakılırsa hepsi de iyi besleniyor ve hallerinden memnunlar. Yalnızca Kaptanın konugu biraz zayıf ve güçsüz duruyor. Kendimin nasıl göründügü konusunda henüz bir fikrim yok ama ellerim çok kaba ve kirli. Hafif göbegimin altından uzanan bacaklarımın üzerinde sarımsı kıllar oldugunu görüyorum. Dudagımın üstüne dogru uzanan bıyıklarım var. Ama aynaya bakmak istemiyorum şuan için. Başım yeteri kadar ağrıyor..

- Beni yatakhaneye götürür müsün? Başım dönüyor tek başıma yürüyemeyecegim.
- (Koluna girerek) Gel bakalım Wetrick.

Yatakların oldugu bölmeye açılan kapı oldukça geniş ve üzerine işlenmiş hoş bir oyma motif var. Aşagıya doğru inen merdiven kapıyı açan birine sürpriz yaparmışçasına dik iniyor. Ve dikkatsiz biri buradan kolayca yuvarlanabilir. Geminin sallanmasıyla birlikte bu dik merdiven pek de güven verici gelmiyor insana . Sağ tarafımda iki tane raf görüyorum.rafların bize bakan yüzlerinden onar santimlik teller set niyetine uzanıyor. Böylelikle rafta duran eşyalar sarsıntı olması durumunda düşmüyorlar. Gaz lambalarının doldurulması için bir imbik gözüme çarpıyor. Yere sabitlenmiş tahta bir sandıgın içinde duruyor. Yogun nemli ahşap kokusunu içime çekiyorum. Herhangi bir anıma dönme umuduyla. Bir an başıma agrı giriyor sanki? Hadi Altuğ! Hadiiiiii…. Amına koyiim! Hiç bi işe yaramıyor!

- Patrick!... Bu taraftan .Giyin ve yukarı gelip şu halatları temizle. Ama önce doktora bi uğra.
- Tamam… Teşekkür ederim.







Daniel bişey demeden uzaklaşıyor. Odaya giriyorum. Herkesin yatagının kenarına işlenmiş bir yazı var. ’’Kaptan Marquez in sadık tayfaları,alırlar hazineden sağlam parçaları!’’ Bu bir çeşit tekerleme sanırım? Aslına bakarsanız heryerimin tutuk olması,bu kadar susamış olmam ve alt tabakadan bir tayfa olmam dışında gemide olmak değişik bir şey. Küçüklüğümden beri gemi yolculuklarını sevmişimdir… Neyse şimdi şamatayı bırakıp koklayacak bir şeyler bulmalıyım. Şu lanet doktorun ne sikim oldugunu bilmedigim testinden geçemezsem sonumu düşünmek bile istemiyorum. Kaptan Marquez in acımasız bir diktatör oldugu gerçeğini görmezden gelemem. Şimdi koklayacak bir şeyler bulalım… Yatak!.. ssnfhhh ağh hayır çok kötü kokuyor.. Hadi hadiii bişeyler olmalı. Evet gaz! Her gaz yağı kokusu duyuşumda Annemin teyzesinin yazlığı gelir aklıma. Eveett!.. Snffhh işte bu!… Gözlerimi kapatıyoruuumm. Veeee…..

- Patrick! hadi artık oyalanma orda! N’apıyosun yine ?
- Eağğıııı Şeyy.. Geliyorum tamam. Gaz yağı kokusu aldım da kapagı açık kalmış imbiğin.Ona bakıyordum.

Lanet olsun!!

Doktorun odası neredeki acaba??

- Daniel! Doktoru gördün mü?(Gözüm, bağlandığım direğin oraya takılıyor. Harbi sağlam işemişim)
- Kaptanın yanında gördüm en son.Şurdaki kamarada olmalılar..

Doktorun yanına gidiyorum. Umarım bi terslik olmaz… İleride kaptanın kamarası var. Bu odaya açılan kapı bizimkinden daha dar ve üzerine işlenmiş motifler oldukça gösterişli. Yakut kırmızısı flamalarla bezenmiş güzel bir kirişi var. İçeri girmeden önce son bi kez havayı kokluyorum bir anımın canlanması ümidiyle…Fakınen fakyu!.. (Bu lafı kız kardeşimle defalarca tekrarlayıp eğlenirdik. Ne zaman bir şey ters gitse içimden bu kelime ses bulur.) İşte giriyorum….

- Kaptan Marquez! Tuhaf davranışlarımdan ötürü sizden ve konuğunuzdan özür dilerim efendim!
- (Ağzındaki purosunu çıkartmadan ısırmaya devam ederek) HAhaha Wetrick seni buldugumda bundan çok az daha şapşal bir adamdın. Şimdi hem şapşal hem de ıslak bir adam oldun. Ahahahaha

(Sikicem wetrickini şimdi!)

- Şimdi izninizle görevimin başına dönmek istiyorum efendim!
- İyi git. Git de önce doktora görün. Salgın malgın istemiyorum gemimde. Yerli kadınlarla bu kadar yakınlaşmayın demiştim size. Pekala bilmediginiz meyveleri de yiyorsunuz, mantarları da yiyorsunuz sonra karşıma geçip Kaptan Marquez’in sadık tayfaları diye göğsünüzü kabartarak selam veriyorsunuz!
- Haklısınız efendim. Tekrar özür dilerim sizden.
- Doktor John! Buraya gelin lütfen!



- Ben çıkıyorum doktor şimdi gelir . Sen buradan ayrılma. Bana da fazla yaklaşma. Salgınlı mısın zehirli misin…
- Emredersiniz efendim!

Kaptan gitti…Odası bi hayli dağınık. Kararlı ifadesinden ve sertliğinden daha titiz ve düzenli biri oldugunu sanıyordum. Beni burada yalnız başıma bırakmasından anladığım kadarıyla burası onun odası degil. Gıcırdamalar yine… Doktor geliyor sanırım. Evet.. Şimdi rahat bir ifade.. Kendinden emin bir bakış.. öhm ıhm..yess. Hazırız..Sinan Çetinin salak programının heyecanı gibi.. Barış Manço çalıyo dırınt dırınt dırı dırınııı… Şu halimle bile eğlenebildiğime inanamıyorum…

- Hoş geldin Altuğ..
- Can!! Profesör Can!!
- Şşşşş!! Sesini alçalt. Evet benim. Bana doktor John demelisin. Beni İngiliz bir doktor olarak biliyorlar ve bu böyle kalmalı.
- Ama bu nasıl olur?!!
- Fazla vaktimiz yok . Şimdi beni iyi dinle. Zamanı gelince her şeyi anlatıcam sana. Ama önce dediklerimi yapmalısın. Söylediklerimi tam olarak anlaman ve yapman geri dönebilmemiz ya da en azından senin dönebilmen için mutlak bir önem taşıyor. Beni anlıyor musun? Yüzüme bak üstüme değil!
- Anlıyorum da çok yakışmış bu gelinlikten bozma saçma gömlek ahaha!...
- Durumun ciddiyetinin farkında değilsin galiba?
- Evet sizi böyle bir kıyafetle gördügüme göre çok ciddi olmalı (Gülerek)
- Bana bak!...Neyse… Bak şimdi bu adamlar korsan. Kaptan bana çok güveniyor. İngiliz bir nakliye gemisinden yüklü miktarda barutu bir adaya sevkedip onlara beni de yanlarına almaları karşılığında teslim ettim. Senin burada tekrar canlanacağını biliyordum..
- Bi Dakka bi dakka….Canlanmak derken??
- (Gözlerini devirerek) Yani belirmek işte .
- Benden bişey saklıyorsun gibi geliyor.
- ………
- Gerçek zamanda öldüm mü yani?
- Hayır tam olarak öldün denilemez. Ama inan bana dediklerimi yapmazsan bir daha asla geri dönemeyeceğiz.
- Başım…Başım agrıyor profesör…
- Hayır şimdi hiç sırası değil.. Zorla kendini…
- Masturbasyon yapmalıyım öyleyse en azından yardımcı olur?
- Altuğ napıyorsun? Sok onu içeri!
- Kim Bassinger, Kim Bassinger, Kim Bassinger,….
- (Altuğa bakmaktan sakınarak) Ben çıkıyorum. Ve kaptana istirahatte oldugunu, bir şeyinin olmadığını ve senin İngiltere’de varlıklı bir tüccarın yeğeni oldugunu söyliycem . Fakat bundan senin haberin yokmuş gibi davranmalısın. Seni geri götürmesi koşulunda yüklü miktarda para alabileceğini düşünecek. Biz de bu sayede ingiltereye gidip yapmamız gerekenleri yapıcaz. Tamam mı??
-Kim Bassinger, Kim Bassinger, Kim Bassinger!….Tamam.anladım.. Bassinger, Kim Bassinger..
-Başın ne durumda?
-Kim bassinger….Hah ne??...
-Başın ne durumda?.. Aa Boşver! Ben daha fazla katlanamıycam bu görüntüye.. İşini bitirince dinlen biraz. Ve ağzından nefes alıp ver bundan sonra. Koku almamalısın. Benim içinde bulunmadıgım bir anıya dönersen bu ikimizin de sonu demek olur. Anlıyor musun?
- BASSINGERRRR!!!!

Abhzımdan nebhes albhaktan nehhret ebherim..


- Daniel!Şu halatları çekmeme yardım eder misin?
- Doktor ne dedi?
- Bir şeyim yokmuş adada yedigimiz bitkiler dokunmuş sanırm. Mantarları yemek pek de iyi bi fikir değilmiş sanırım. Ama yine de o adaya uğrarsak bana biraz mantar bulursan sevinirim.
-Ne saçmalıyosun yine. Doktor John’a Kaptan çok güveniyor doğrusu. Sen ne düşünüyorsun? Bence bu adam Yüzbaşı Coll’un ajanlığını yapıyor. Coll kaz gelicek yerden tavuğunu esirgemez. Sekiz fıçı barut onun için hiç bir şey.
-Bilmiyorum dostum. Bana pek de ajanmış gibi gelmedi. Sonuçta Kaptan Marquez’i iyileştirmiş diye duydum. Eğer öyle olsa onu ölüme terk ederdi.
-Doğru söylüyorsun. Neyse zaten biz kimiz ki konuşuyoruz. Tek derdim Portekiz limanına yanaştıktan sonra buradan kaçmak. Portekizli karılar…mrmrmrm mr mr...Geçen gün….mır mırmm.

-Hadi bırak lafı da çekelim şunları.
-Bıçağını yine unutmuşsun. Al benimkini.


Bıçağı nasıl kullanacağımı bile bilmiyorum. Halatın üzerine dolanmış lifli yapıdaki yeşil yosunları halata zarar vermeden kesip atmam bekleniyor. Yavaş hareketlerle beceriksiz bir biçimde işe koyuluyorum. Koyuluyorum da nereye koyuluyorum mına koyiim!

(Koro şeklinde hep bir ağızdan )
Kaptan Marquez’in sadık tayfaları!

Hurra!!Hurra!Hurra!!
Kaptan Marquez’in sadık tayfaları!
Yemek mi varmış orda?!
Balık mı kalmış sonda?
Düşmanı yenmiş orda ,orda burda ve heryerde!
Kaptan Marquez’in sadık tayfaları,Alırlar hazineden sağlam parçaları!!


Anlaşılan bu yemek yemeden önce söyledikleri rutin bir şarkıydı.




Devam edecek…

16 yorum:

wendy darling dedi ki...

devam edecek mi?
ama ne heyecanlı yerinde.
olacak iş değil.
çok iyi yalnız.

Emre Tanrıverdi dedi ki...

Devam ettirmeyi çok istiyorum. Devamı hakkında notlar aldım bir sürü. Ama yazmaya korkuyorum. O kadar karmaşık bir kurgusu olduki kafamda ben de toparlayamadım henüz. :) teşekkür ederim bu arada :)

voodoo dedi ki...

oha harbi acayip bağlayıcı bir hikaye konu olarak mükkemmel ve anlatımın olağanüstü sen bir yazar falan mısın yoksa bizi mi kekliyorsun anlamadım ama cidden süper olmuş hakkını vermişsin

Emre Tanrıverdi dedi ki...

yazar olabilmek isteyen biriyim sanırım. Ama daha yol yordam bilmiyorum. Biri gelip böyle kolumdan tutup çeksin diye bekliyorum :)

voodoo dedi ki...

yazdıklarını bir yayınevine falan götürsen tabi telif hakkıyla beraber çıkarabilirler belki gerçi o kadar geniş kapsamda bir kitaplık yazın var mı bilmiyorum ama buralarda harcanmaktasın (:

voodoo dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Emre Tanrıverdi dedi ki...

yayın evine gidecek kadar yazım yok henüz. hem de daha tarzımı tam olarak oturttuğumu da hissetmiyorum . Şu genelev röportajında biraz daha oturmaya başladıgını hisseder gibi oldum ama tabi daha vaktim var. 22 yaşındayım. gencim . :)

voodoo dedi ki...

Türkiye'nin en genç yazarıda bir ünvandır :p

mervegözde dedi ki...

böyle, hikayenin bitip, her şeyin kafamda yerli yerine oturacağına dair güvence verilen hikayeler istiyorum. nolacak şimdi? siz hikayeyi tamamlayana kadar hikayenin okuduğum bölümünü ben unutmuş olurum, hem hatırlasam bile bekledikçe insan beklentilerini arttırıyor. platonik aşk gibi. ya hayal kırıklığına uğrarsam? ya 'amağn ne tırt hikayeymiş, böyle mi bağlanır sonu, cıkcıkcık' dersem? (hem de güne gittiği evde sarma kalınlığını beğenmemiş çirkef teyze ses tonuyla)
bu yüzden geceleri uyuyamıyorum, odanın bir köşesinde cenin pozisyonunda yüksek yüksek tepelere türküsünü söylüyorum.

ben annemi özledim.

wendy darling dedi ki...

Okuyucu magdur.

Emre Tanrıverdi dedi ki...

biliyorum ama ben de mağdurum okuyucularım. ama sanmayın ki boş duruyorum. konuyu çorbaya çevirmek istemediğimden devamını yayınlamıyorum. uzun bir araştırma sürecindeyim şu an. bu aralar bu yazı ve üzerinde çalıştığım başka bir senaryomsu hikaye üzerinde notlar alıyorum sürekli. belki biraz bekleticem devamı için. ama umarım değecek :) gaza gelmiş durumdayım bunu bilin. evet. tamam.

bu arada merve senin durumunu ben de yaşıyorum bazen. lost izleyip o halde kaldıgım anlar olmadı mı sanıyorsun. cenin pozisyonunda yüksek yüksek tepelere türküsünü söylemedim mi sanıyorsun.

ben de annemi özledim.

Adsız dedi ki...

Bak yazıyı okumadan bu anı olayı hosuma gitti!!! sadece bi kokuda deil, anıyı tetikleyen herangi bi şey,bi sarkı gibi trendy olan bi laf fln,sadece tetiklenmeye görsün hepsi bi anda gelio çorap söküğü misali, o zaman ki ruh halini hatırlıyo, aynı heycanı yaşıo insan ne hoş bi hissiyattır o cok severim

merve limon. dedi ki...

SEN NE YAPTIN BÖYLE YA?
harikasın. haarika. 2 a ile.
devam etmezse çok üzülücem.

Emre Tanrıverdi dedi ki...

:) yanaklarım kızardı sağol :)

Adsız dedi ki...

eğer bi gün bi yerde yazarı emre tanrıverdi olan anı kokusu diye bi kitap görürsem, bi saniye bile düşünmeden alıcam, benim olacaakkk :)

Adsız dedi ki...

ya da ismi farketmez, emre tanrıverdi yazmış olsun yeter :)